Netflix, Habitat Derneği ve ICC Türkiye (Milletlerarası Ticaret Odası) işbirliğiyle hayata geçirilen “Geleceğin Ekranı” projesi, düzenlenen tepeyle tanıtıldı. Tepede bir konuşma yapan Radyo Televizyon Üst Konseyi (RTÜK) Lideri Ebubekir Şahin, yayıncılığın büyük bir dönüşüm geçirdiğini söyledi. “Yayıncılık, karasaldan internet ortamına, oradan da toplumsal mecralara kaymış durumda. Konvansiyonel yayıncılar da tıpkı Ukrayna örneğinde olduğu üzere yeni imkanlardan faydalanarak yayınlarını çeşitlendiriyor.”
Dijital tehditlerin farkında olarak gerekli tedbirleri almak için çaba ettiklerini söyleyen Şahin, RTÜK’ün dijitalleşmenin karşısında bir kuruluş olmadığını belirtti. “Tam bilakis klâsik radyo ve televizyonların yeni jenerasyon yayıncılığa ayak uydurmalarını tavsiye etmektedir.”
RTÜK Lideri Şahin’in konuşmasından öne çıkan kısımlar şöyle:
RTÜK MİLLETLERARASI AKTÖRLERİN TÜRKİYE’DE OLMASINDAN MEMNUN: Hatırlarsanız geçen yıllarda “Ülkemize faaliyetlerde bulunmak için gelmek isteyen memleketler arası firmaları RTÜK engelleyecek ve bu firmaların ülkemizde yer alması ile ilgili sorun çıkaracak” diye basında yer alan birtakım bilgiler vardı. Görüldü ki bunların hiçbiri hakikat değil. RTÜK bu çeşit memleketler arası aktörlerin ülkemizde bulunmasından son derece mutludur. RTÜK Netflix‘in de içinde bulunmuş olduğu 37 farklı yayın kuruluşuna lisanslarını vermiştir. İkili alakaları de birebir düzlemde yanlışsız bir halde yürütmeye çalışmaktadır. HBO-MAX ve Disney Plus’ın da geleceğini arkadaşlarımız bildirmiştir, onlardan da memnuniyet duyduğumuzu belirtmek istiyorum.
YURT DIŞI MENŞELİ İNTERNET SİTELERİNİN DERTLERİ YERSİZDİR: Ömürüz gereği üç yabancı internet sitesi ile ilgili olarak lisans alınması gerektiğinden bahisle bir açıklamada bulunduk. Üzülerek gördük ki tekrar ülkemiz ve bilhassa RTÜK aleyhine birtakım odaklar harekete geçerek Türkiye’de basın ve söz özgürlüğünün engellendiğine yönelik tezlerde bulundu. RTÜK hak etmediği ithamların karşısında kaldı. Gerekli açıklamalarımızı yaptık ancak sanıyorum daha evvel olduğu üzere basın açıklamaları pek fazla dikkate alınmadı. Ülkemizde faal olarak görsel ve işitsel yayıncılık yapan yurtdışı menşeli birtakım internet sitelerinin telaşları, yersizdir. Bundan evvel olduğu üzere bundan sonra da biz ikili alakalarla bu süreci yürütmekteyiz.
YAYIN OTORİTELERİNİN ALDIĞI KARARLARA UYMAK ZORUNDALAR: RTÜK’ün lisans almaya yönelik kararlarının karşısında takındıkları hal da anlaşılmamaktadır. Bu yayın kuruluşlarının, Türkiye’de basın ve tabir özgürlüğünün sekteye uğratacağı biçimindeki telaffuzları lisanssız yayın yapma ve kayıtdışı yayın yapma hasretinden diğer bir şey değildir, açık söyleyeyim. Hangi ülkede, bilhassa yurt dışındaki hangi gelişmiş ülkede lisanssız yayın yaptırılmaktadır? Bir tane örneğini gösterin. Bu yayıncı kuruluşlar, ülkemize yayıncılık faaliyetlerinde bulunmak istediğinde ABD‘de, Almanya’da ve birçok Avrupa ülkesinde olduğu üzere kanunlara ve yayın otoritelerinin aldığı kararlara uymak zorundadır. Hepsi bundan ibarettir.
AÇIKLAMALARININ EMELİ BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ OLAMAZ: Türkiye hukuk devletidir, gelişmiş bir ülkede olduğu üzere Türkiye yasa dışı uygulamalara asla müsaade vermeyecektir. İlgili yayın kuruluşlarının temsilcilerinin ülkemiz zıddı ve yayıncılık alanındaki otorite olan RTÜK tersi yapmış olduğu açıklamalar kabul edilemez. RTÜK’ün gayesi eleştirel haberleri yasaklamak yerine bu haberlerin gerçek mecralarda yapılmasını sağlamaktır. Bu kuruluşların Türkiye aleyhindeki açıklamalarının gayesi basın özgürlüğü olamaz. Zira tabi oldukları kendi ülkelerinde benzeri uygulamalar ayan beyan açıktır.”
NE OLMUŞTU?
21 Şubat 2022 tarihinde RTÜK’ün internet sitesinde yayınlanan tebligatla, Voice of America (Amerika’nın Sesi, VOA), Deutsche Welle (DW) ve Euronews‘e Türkiye‘deki yayınlara devam edebilmeleri için 72 saat içinde lisans başvurusu yapma koşulu getirildi. DW ve VOA mevzuyu yargıya taşıyacağını duyurdu.
‘BU, ELEŞTİREL HABERLERİN SİLİNMEMESİ HALİNDE TÜM İÇERİKLERİ ENGELLEME FIRSATI VERİR’
RTÜK kararının akabinde mevzuyla ilgili bir açıklama yayımlayan DW Genel Müdürü Peter Limbourg şunları söylemişti: “Türkiye’de lokal medya halihazırda kapsamlı bir düzenlemeye tabi tutuluyorken, artık memleketler arası medyanın da haberleri kısıtlanmaya çalışılıyor. Bu tedbir, programların yayın biçimleriyle değil, direkt gazetecilik içerikleriyle ilgilidir. Bu, münferit, eleştirel haberlerde, bu haberlerin silinmemesi halinde Türk yetkililere tüm içerikleri engelleme fırsatı verir. Bu da sansür mümkünlüğünü açık hale getirir. Buna karşı çıkacağız ve Türk mahkemeleri nezdinde dava açacağız.”
