ANKARA- CHP İstanbul Milletvekili Av. Mahmut Tanal, Ramazan Bayramı’nın birinci gününde, Seyahat Davası’nda haklarında mahkûmiyet kararı verilen Osman Kavala, Tayfun Kahraman, Can Atalay ve Hakan Altınay’ı Silivri Cezaevi’nde ziyaret etti.
Tanal, Osman Kavala’nın “İktidarın Seyahat Davası’ndan istediği kararı çıkartıp bunu ileride seçim kampanyası sürecinde kullanmayı planladığını, seçim gereci uğruna hem kendilerinin hem toplumun mağdur edildiğini hem de yargının itibarsızlaştırıldığını” söylediğini aktardı.
‘İKTİDAR YARGIYI KULLANIYOR’
Osman Kavala, Tayfun Kahraman, Can Atalay ve Hakan Altınay CHP’li Mahmut Tanal aracılığıyla bildirilerini iletti. Tanal’ın aktardığına nazaran bildiriler şöyle…
Osman Kavala: “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), ‘Osman Kavala’nın tutukluluğunu gerektirecek makul kuşku ve kâfi kanıt yok’ diyerek hak ihlali kararı verdi. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi ise AİHM’in kâfi kuşku ve kanıt olmadığı için verdiği hak ihlali kararına karşın evraka yeni bir kanıt girmeksizin, birebir kanıtlara dayalı olarak bana ağırlaştırılmış müebbet mahpus cezası verdi. İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi, aslında beraat kararı vermişti. AİHM, ‘Senin bu kanıtların tutuklamayı gerektirmez. Makul kuşku yok’ diyor, ancak İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, birebir kanıtlarla beni mahkûm etti. İktidar, burada yargıyı kullanıyor. Temelsiz bir tez nedeniyle bana ceza verildi. Bu ceza akla, mantığa terstir. İktidar, ortaya koyduğu argümanlarla mahkeme yoluyla istediği kararı çıkartıp, bunu ilerideki seçimlerde kullanmak üzere bizi de mağdur ediyor, toplumu da mağdur ediyor, yargıyı da itibarsızlaştırıyor. 2 yıl hakimlik yapan, AKP’den milletvekili adayı olan birisi, nasıl oluyor da ağır ceza mahkemesi üyesi oluyor ve ağır cezada insanların geleceğiyle, hayatıyla oynuyor, müebbet mahpus cezası veriyor?”
AKŞENER’E ‘KAHROLSUN İSTİBDAT, YAŞASIN HÜRRİYET’ TEŞEKKÜRÜ
Tayfun Kahraman: “O periyot Seyahat Parkı’yla ilgili 2 sefer hükümet kanadıyla görüşüldü. Birinci olarak 6 Haziran 2013’te periyodun Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’la görüştük. Arınç’la görüşmemiz çok sağlıklı, olumlu geçti. 13 Haziran 2013’te de periyodun Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’la görüştük. Erdoğan’la olan görüşme çok sert geçti. Talepleri ilettik, Erdoğan çok sonlandı.
Gezi’de polislerin bize haksız hukuksuz biçimde saldırması nedeniyle kamuoyunda bir vicdan oluştu. Biz polislerden dayak yediğimizde, toplum vicdanı harekete geçti, toplum bundan rahatsız oldu. Toplumun her kesiti bize takviye vermeye geldi. İtirazı olan herkes dayanışmaya geldi. O devir Taksim Dayanışması’nın sözcüsüydüm. Tıpkı vakitte TMMOB Kent Plancıları Odası İstanbul Şubesi İdare Konseyi Lideriydim. Biz aslında toplum içindeki itirazları hükümete iletmekle bir nevi halk ile hükümet ortasında tercümanlık, arabuluculuk yaptık. Bunları hükümete iletirken de her vakit resmi üslubumuzu, lisanımızı koruduk. 13 Haziran 2013’te Erdoğan’la görüşme sonrası ‘Sayın Başbakan’ tabirini kullandım. Zira seçilmiş bir hükümet var. Bizim buna hürmet duymamız gerekiyor. Hürmet gösterdik. Hükümeti devirmeye çalışmak isteyenler, ‘Sayın Başbakan’ sözünü kullanmaz. Kaldı ki bu görüşme sonrası yapmış olduğumuz açıklamalar ortada. Toplumu kışkırtıcı, hükümeti istifaya davet tarafında bir davetimiz, telaffuzumuz olmadı.
‘ASİL MAĞDUR BİZİZ’
Asıl mağdur biziz. Hem polisten dayak yedik hem hükümeti devirmeye teşebbüs suçlamasına maruz kaldık. Dünya literatüründe bu türlü bir dava yok! Ben akademisyenim. Birebir vakitte TMMOB Kent Plancıları Odası Şube lideriyim. Bugüne kadar kent cürmünü işleyenlere karşı daima kentlerin hukukunu savunduk. Evraka hiçbir kanıt konulmadı. Hiçbir şahit dinlenmedi. Tape dedikleri konuları, tapeleri de bize ibraz etmediler. Tapeler dediler lakin ses kayıtları olması lazım. Ses kayıtlarıyla konuşmaların eşleştirilmesi lazım. Tapeleri dizayn edenler, FETÖ’den tutuklu. DÜZGÜN Parti Genel Lideri Sayın Meral Akşener’in, ‘Kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet!” biçimindeki kelamları çok değerlidir. Bu kelamlarından ötürü Sayın Akşener’e teşekkürlerimi, selamlarımı iletiyorum.”
‘SİYASETE İLERİDE GEREÇ VERMEK İÇİN BU KARAR ORTAYA ÇIKTI’
‘Soma Maden Katliamı Davası’nın, Aladağ Yurt Yangını Davası’nın, Asansör Faciası Davası’nın avukatlığını da üstlendim. Nerede bir hak ve hukuk uğraşı varsa avukat olarak takviye veriyordum” sözlerini kullanan Can Atalay’ın bildirisi ise şu formda oldu: “Benim üzerimden hak gayreti verenleri korkutma, sindirme hedefli olarak bana bunlar yapıldı. Esasen Seyahat olaylarının çıkış nedeni, iktidar tarafından 23 Nisan, 29 Ekim, 19 Mayıs’la ilgili yasaklamalar getirildi. ‘İki ayyaş’ denildi. Kürtajla ilgili telaffuzlar oldu. ‘Kadın-erkek eşitliğine inanmıyorum’ denildi. ‘Yüzde 50’yi konutta güç tutuyorum’ denildi. Mahkeme kararı olmaksızın izleme, dinleme, telefon olayları çıktı. İktidar, toplumsal medyayı denetledi, yasaklamalar oldu. O devir 1 Mayıs Personel Bayramı’nda çukurların olduğu mazeretiyle Taksim için müsaade verilmedi. Fakat şampiyonluk kutlamalarında müsaade verildi. İktidarın buna benzeri toplumu ötekileştirici, ayrıştırıcı telaffuzları, yasaklamaları nedeniyle toplumda ister istemez baskı iklimi oluştu. Tüm bu ve gibisi olaylar, Gezi’yi ortaya çıkardı. Evvelce verilen takipsizlik kararlarında ve beraat kararlarında, Gezi’nin insan hakları manasında demokratik talepleri lisana getirdiği, yasa dışı bir hareketin olmadığı vurgulanıyor. İleride demokratik taleplerde bulunacak insanları korkutmak, sindirmek niyetiyle bize bu cezalar verildi.
Siyaset için kurgulanan bir dava var. Siyasete ileride materyal vermek için bu karar ortaya çıktı.”
‘SİYASİ İKLİM NEDENİYLE BİZE CEZA VERİLDİ’
Hakan Altınay: “Toplumu korkutmak, yıldırmak gayesiyle bu dava ortaya çıktı. Bizim hata işlediğimize ait rastgele bir kanıt yok. Sonuç itibariyle Sayın Cumhurbaşkanı, kimi gaye alıyorsa ceza veriliyor. Adil bir yargılama yok. Siyasi iklim nedeniyle bize ceza verildi.”
