Yaklaşık 6 yıldır tutuklu olan ve yerine kayyım atanan Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanı Gültan Kışanak, 6’lı muhalefete ‘acil yanıtlanması için’ 3 soru yöneltti: “Gerçekten bu berbat gidişata son vermek istiyor musunuz? Amasız fakatsız, halkın iradesinin eksiksiz olarak meclise yansımasından yana mısınız? Hakikaten, ülkenin demokrasi meselelerin çözmeye aday mısınız?”
31 Ekim 2016 tarihinden beri tutuklu olarak yargılanan Kışanak, HDP’nin kapatılma davası, muhtemel bir seçimde, sandık güvenliğinin sağlanması, Kürt sorunun tahlili ve son olarak 6 muhalefet partisinin ittifakına ait değerlendirmelerde bulundu.
Yukardaki hususlarda Kışanak’ın değerlendirmeleri şöyle:
KÜRTLER DEMOKRATİK SİYASETTE ISRA ETTİ: Demokratik Kürt siyasetinin son dalgası; 30 yılı geride bıraktı. Hayli şiddetli, kesintisiz 32 yıl.. Çok ağır bedeller ödendi, büyük badireler atlatıldı, her türlü baskı ve şiddet siyasetine karşı amansız bir uğraş yürütüldü. Kürtleri demokratik siyaset kulvarı dışına atmak için kurulan komplolar boşa çıkartıldı. Kürtler büyük bir kararlılıkla, demokratik siyasette ısrar etti. Kürt sorunu nedeniyle kapatılan o kadar çok siyasi parti oldu ki, artık kitaplara, kaynaklara bakmadan kaç siyasi partinin kapatıldığını bir çırpıda söyleyemiyor; isimlerini sayamıyoruz. Artık muktedirler, bir defa daha, iktidar koltuğunda saltanat sürebilmek için parti kapatmayı gündeme getirdiler. HDP’yi kapatma davasının hukukla hiçbir alakası yoktur, büsbütün AKP-MHP iktidarının talimatıyla, siyasal hesaplarla açılmış bir davadır. Siyasi parti kapatılarak, Kürt meselesinin çözülmediğini eminim ki herkes çok âlâ biliyor. Fakat önümüzdeki seçimlerde Kürtleri, partisiz ve takımsız bırakmak istiyorlar. HDP hem Kürt siyasetinin tarihî tecrübelerine, hem de Türkiye sol hareketinin tarihi tecrübelerine sahip bir parti olarak bütün bu hesapları boşa çıkartacaktır. Buna dair hiç kuşkum yok.
SİYASİ SOYKIRIM OPERASYONLARI BAŞLADI: Ayrıca Kürt siyasetinin genel olarak geleceğine dair bir kıymetlendirme yapmak gerekirse; şunu net olarak söyleyebilirim, demokratik Kürt siyaseti artık Türkiye’nin ana siyasi damarlarından biridir. Hiçbir baskı ve komplo Kürtleri demokratik siyaset kulvarı dışına atamaz. Kürt siyaseti artık bir takım hareketi değil; toplumsal bir siyasallaşma halidir. Kürt halkının çok farklı kısımlarında, çalışanında, köylüsünde, yoksulunda, zengininde, yaşlısında, gencinde, bayanında erkeğinde önemli bir siyasal şuur oluşmuştur. Toplum, nasıl bir gelecek istediğinin çok net olarak farkındadır ve bu geleceği inşa etmek için de iradeli bir duruşa sahiptir. Çok gerilere gitmeden siyasi soykırım operasyonlarının başladığı 2016 sonrası seçimlerde yaşananlara baktığımızda bile bunu net olarak görürüz. Halk, 2018 genel seçimlerinde de; 2019 lokal seçimlerinde de iktidara gereken dersi vermiştir.
HDP’NİN ÇOK YAYGIN BİR ÖRGÜTLENME AĞI VAR: Halkın bu tavrı, dönemsel bir olgu değil, uzun müddetli siyasal uğraşın bir eseridir. Bir tecrübemi aktarmak, bu bahse dair yorumlarımı paylaşmak istiyorum. 2011 yılında yapılan genel seçimlere, tekrar çok ağır baskı şartlarında gitmiştik. O periyot yüzde on seçim barajı nedeniyle ‘bağımsız adaylarla mı, yoksa siyasi parti olarak mı seçime girelim’ tartışmamız vardı. Kıymetli bir araştırma şirketine, anket yaptırdık. Bu araştırmaya nazaran Türkiye geneli oy oranımız, yüzde 12’yi aşıyordu. Parti yetkilileri olarak, araştırmayı yapan şirketin uzmanından uzun bir brifing dinledik. Oy oranımızı ve seçmen kitlemizin toplumsal, siyasal durumunu, vilayet il detayı ile ele aldık. O devrin siyasi partisi DTP’ye oy vereceğini söyleyenlerin yüzde 17’si bizim hiç örgütlü olmadığımız illerdeydi. Doğal olarak şu soru gündeme geldi; ‘En az yüzde 12 oy seçim sandığına girecek fakat; biz parti olarak bu iradeye sahip çıkabilecek miyiz?’ Bu dertle 2011 seçimlerine bağımsız adaylarla girdik ve çıkardığımız milletvekili sayısını, çok çok aşan bir oy aldık. Fakat o oylar boşa gitti, AKP bir çok vilayette çok düşük oylarla TBMM’ye milletvekili gönderdi. O günün şartlarında, örgütlü olmadığımız vilayetlerdeki oyumuzu koruyabilecek bir yol olmadığı için, bağımsız adaylarla seçime girme kararı almıştık. Bugün şartlar çok çok farklı. HDP’nin çok yaygın bir örgütlenme ağı var.
KÜRT SIKINTISININ ÇÖZÜLMESİ SİYASİ PARTİ PROBLEMİ DEĞİL, TOPLUMSAL BİR ŞUUR HALİDİR: Bu tecrübeyi iki nedenle paylaşmak istedim. Birincisi Kürt meselesinin demokratik ve siyasal yollarla çözülmesini talep etmek artık bir siyasi parti sorunu değil; toplumsal bir şuur halidir. Yani toplum artık bu siyasi taleplerin gerçek sahibi olarak sahneye çıkmıştır. Bu toplumsal şuur, sivil toplum örgütleriyle, gençlik ve bayan aktivizmiyle, ekolojik yıkıma karşı etraf platformlarıyla, temel haklar ekseninde örgütlenen demokrasi ve hukuk çabasıyla, emek çabasıyla çok gelişen güçlü bir siyasal özne olma hali ortaya çıkarmıştır. Bu türlü bir toplumsal şuur olduğu siyasi parti kapatmak tümden fonksiyonsuz hale gelmiştir. Üstte paylaştığım tecrübe bize halkın yalnızca siyasi parti aracılığıyla değil, birçok nedenle ve çok çeşitli çaba araçlarıyla, siyasi partiden bağımsız olarak da politikleştiğini göstermişti. Ortadan geçen 10 yıl içerisinde, bu toplumsal şuur giderek yaygınlık kazanmış, Türkiye’nin dört bir yanında kök salmış, artık bir bölgeye sıkıştırılmaktan da kurtulmuştur. Bu tecrübeyi paylaşmamın ikinci nedeni ise önümüzdeki seçimin de en değerli konusu olan ‘seçim sandık güvenliği’ sorununun ne kadar hayati bir problem olduğunun hakikat anlaşılmasıdır.
6 PARTİLİ MUHALEFETE 3 SORU: Maalesef mevcut iktidarın tavrı Türkiye’de seçimlerin dürüst, inançlı ve demokratik kriterlere uygun olarak yapılacağına dair önemli kuşkuları gündeme getirmektedir. Geçmiş pratikler de bu hususta gereğince öğreticidir. Sandık güvenliği, yalnızca HDP’nin değil; tüm muhalefet partilerinin ve demokrasi isteyen herkesin öncelikli olarak başa çıkması gereken çok değerli bir sorun alanıdır. Millet İttifakı ismine ‘seçim ve sandık güvenliği’ konusunda çalışmak üzere bir komite oluşturan 6’lı masanın acil olarak, şu sorulara karşılık vermesi gerekir: ‘Gerçekten bu makus gidişata son vermek istiyor muzunuz? Amasız fakatsız, halkın iradesinin eksiksiz olarak meclise yansımasından yana mısınız? Nitekim, ülkenin demokrasi meselelerin çözmeye aday mısınız?’
KÜRT SİYASETİ ‘KİMLİK SİYASETİ’ DEĞİLDİR: Kürt siyasetinin, Türkiye siyasetinin ana damarlarından biri olmasının bir öteki nedeni de demokratik karakteridir. Erkek egemenliğini tüm boyutlarıyla sorgulayan toplumsal cinsiyet eşitliği ve özgürlüğü gayreti, ekolojik yıkıma karşı yürüttüğü ekoloji çabası, sınıfsız sömürüsüz bir gelecek perspektifi ile yürütülen emek gayreti, temel haklar ekseninde yürütülen demokrasi ve barış uğraşı Kürt siyasetine demokratik bir karakter kazandırmıştır. Bu nedenle, demokratik Kürt siyaseti ‘kimlik siyaseti’ değildir. Devlet/iktidar yürüttüğü asimilasyon ve baskı siyasetleri ile Kürtleri, kimlik siyasetine zorlasa da Kürt halkı bu kulvara girmemiş, Türkiye demokrasi ve özgürlük çabasının bütünlüklü yapısının kıymetli bir bileşeni haline gelmiştir. Bu nedenle HDP, siyasi parti sıfatıyla demokratik hayatın vazgeçilmez ögelerinden biri olmasının yanı sıra asıl tüm Türkiye için toplumsal barışı ve ortak hayatı temsil eden çağdaş, demokratik, özgürlükçü ve eşitlikçi perspektife sahip bir siyasi aktör olması nedeniyle değerlidir. Ve bu ehemmiyeti her geçen gün artmaktadır. En nihayetinde Kürt sorunu demokratik unsurlar çerçevesinde çözülebilecek bir meseledir. Kâfi ki Kürtleri yada diğer rastgele bir kimliği ötekileştirmeyen, ötelemeyen, haklarını yok saymayan, anayasal ve yasal haklar temelinde eşitliği savunan bir siyasal anlayış gelişsin. Toplumu kutuplaştıran, kimlikleri birbirinin karşısına konumlandıran zihniyet çatışma yaratır, farklılıkları eşit haklar temelinde yana yana konumlandıran siyaset ise toplumsal barışı getirir. HDP, farklılıkların eşit haklar temelinde yan yana konumlanmasını savunan bir parti olarak Türkiye siyasetinin vazgeçilmez ana kulvarlarından biri olarak büyümeye devam edecektir.
