Demokrasi İçin Birlik (DİB), artan enflasyon, yoksulluk ve hayat pahalılığı üzerine “Pahalılık baht değil” başlıklı bir açıklama yaparak 3 unsurluk bir tahlil önerisi sundu. Minimum fiyatın 3 ayda bir hesaplanması gerektiği söz edilen açıklamada son periyotta yapılan artırımların geri alınması ve emekçilerin haklarını almasına mahzur olan uygulamaların sonlandırılmasını istendi. Birlik ayrıyeten yarın saat 11.00’de Beşiktaş, Kartal Heykeli önünde açıklama yapmak üzere davet yaptı.
Enflasyonun fakirlere ve işçilere uygulanan bir servet vergisi üzere çalıştığı ve herkesin gözü önünde yürütülen bir soyguna dönüştüğü tabir edilen açıklama şu halde:
“Akıllara ziyan bir toplumsal buhranın tam göbeğindeyiz. Bu ülkenin tüm yükünü sırtlayan, pandemi şartlarında dahi vefatına çalıştırılan işçileri, bayanları, gençleri olarak bir sefer daha açlık ve yoksullukla sınanıyoruz.
Saray rejiminin uyguladığı iktisat siyasetleri, AKP’yi 20 sene evvel iktidara getiren krizden çok daha büyüğünü yaratmayı başardı. Evet bu kriz sermayenin krizi değil. Türkiye kağıt üstünde büyümeye; bankaların, şirketlerin karları rekor üstüne rekor kırmaya, yaklaşık 360 bin hesaptan oluşan kaymak katmanının dolar hesaplarıysa şişmeye devam diyor.
Ancak çok düzgün biliyoruz ki hepimiz birebir gemide değiliz, hiçbir vakit da olmadık. İktisadın büyümesinden milyonların hissesine açlık sefalet düşüyor bir defa daha. Canları değerine çarkları döndürenler, meskenlere siparişleri soğumadan yetiştirebilmek için hayatlarını ortaya koyanlar bir sonraki günün sonunu nasıl getireceğini bilemediği bir yıkımın içine sürüklendi.
Türkiye tarihinin en yüksek enflasyon artışı yaşanan 10 ayından ikisi geçtiğimiz iki ay. Besin enflasyonu denetimden çıktı. Minimum fiyatlı bir emekçi, göz boyayıcı artırıma karşın maaşının tümüyle geçen yıla nazaran %37 daha az margarin alabiliyor. Bir evvelki yılın birebir ayına nazaran artırımlı taban fiyatın alım gücü besinde %8,3 daha az. Son bir yılda un %72, ekmek %60, şeker %52 zamlandı. 2020 yılında başında 4 lira 83 kuruş olan akaryakıtın fiyatı 15 lirayı geçmiş durumda.
Enflasyon fakirlere ve işçilere uygulanan bir servet vergisi üzere çalışıyor ve herkesin gözü önünde yürütülen bir soyguna dönüşüyor. Türkiye gelir eşitsizliğinde Avrupa’da birinci sırada. İktidarın tüm kaynakları bir avuç sermayeye aktarma telaşıyla hayata geçirilen iktisat siyasetleri sonucunda kişi başına gelir Cumhuriyet tarihinde birinci kere üst üste 7 yıl azaldı!
Ülkenin tüm tarihi birikimini yağmalayan 2000’li yılların özelleştirme siyasetlerinin tesirlerini bugün yaşanan büyük yıkımlarla ve elektrik, doğalgaz üzere temel tüketim unsurlarına yapılan fahiş artırımlarla yaşıyoruz. Karayollarının özelleştirilmesi en sıradan bir kar yağışında yollarda mahsur kalan yüzlerce araç, binlerce insan demek. Orman işletmelerindeki özelleştirmeler havalanamayan yangın söndürme araçları, yok olup kül olan ormanlar ve canlılar demek. Kapanan SEKA yazılamayan kâğıt, yağmalanan SEK yanına yaklaşılamayan süt ve peynir fiyatları demek. Özelleştirilen elektrik dağıtımı ise kendilerine %32 artırımla satılan elektriği parmağını kıpırdatmadan halka %127 artırımla satan, bütün ülkeyi parsellemiş saysak bir elin parmaklarını geçemeyecek avantacı şirket, günlerce elektrik verilemeyen Isparta demek.
Milyonlarcamızın hayatını cehenneme çeviren bu gidişe mahkum değiliz!
Bu yıkıma son vermek, yağmaya dur demek ve yaşanacak bir ülkeyi kurmak imkânı ellerimizdedir.
Emekçileri, bayanları, gençleri, emeklileri; velhasıl toplumun ta kendisini devlet ve sermaye karşısında güçlendirmek için örgütlenmeye, kendi ömürlerimize sahip çıkmaya ve demokratik bir ömrü kurmaya gereksinimimiz var. Konuşmaya, birbirimizin sesini duymaya, omuz omuza vermeye, acılarımızı ve kaygılarımızı dayanışmayla sağaltmaya muhtaçlığımız var. Toplumsal medyadaki yankı odalarındansa kent meydanlarındaki kürsülerde buluşmaya gereksinimimiz var. Kederimizin dermanı birbirimizde, gücümüz birliğimizde.
Bu karabasandan kurtulmak için geniş halk örgütlenmelerinin güç vereceği bir demokrasiyi kurmalıyız. Halkın örgütlendiği, halkın konuştuğu, gündemi halkın belirlediği bir demokraside bu açlık bu yoksulluk bu eşitsizlik olmaz. İnsanların özgürce örgütlendiği ve konuştuğu bir ülkede çalışırken her gün onlarca insan ölmez, hakkını arayan beşerler işten atılmaz.
Bugün kurduğumuz Demokrasi Kürsüsü bu maksatla, bu şuur ve iradeyle kuruldu. Sesi duyulmayanın sesi olacak bu kürsüler çoğaldıkça halk olarak geleceğe daha inançlı bakacağız.
Hayat pahalılığı, gelir adaletsizliği ve güvencesizlik mukadderat değil! Bu meseleleri kâğıt üstünde kalmayan gerçek bir demokrasiyle çözmek çok kolay. Bu hususta yapılması gerekenler kısaca şöyle özetlenebilir:
1- Yüksek enflasyon şartlarında minimum fiyat 3 ayda bir belirlenmeli, işçilerin hayat pahalılığı karşısında ezilmesinin önüne geçilmelidir.
2- Başta akıl almaz elektrik ve doğalgaz artırımları olmak üzere tüm artırımlar geri alınmalı; elektrik, su, doğalgaz üzere temel hizmetler aşikâr bir kota dahilinde halka fiyatsız sağlanmalıdır. Yaşamsal ehemmiyetteki temel hizmetler ticaretin konusu edilemez. Başta elektrik dağıtım şirketleri olmak üzere temel hizmetler alanında iş yapan tüm şirketler kamulaştırılmalıdır.
3- Emekçilerin örgütlenmesi ve haklarını alması önünde mahzur olan tüm Anayasa’ya karşıt uygulama ve tavırlara son verilerek işyerlerinde demokratik bir işleyişin hâkim olabilmesi için gerekli tedbirler alınmalıdır. Çalışanlar sermaye sahibinin kölesi değildir, emekçilerin vatandaşlık haklarının askıya alınması kabul edilemez, haklarını arayan personeller işten atılamaz.
Konuşacağız, buluşacağız, örgütleneceğiz, direneceğiz ve fakirden alıp zengine veren bu sistemi kesinlikle değiştireceğiz.
Gelecek ayın Demokrasi Kürsüsü’nde buluşana kadar sıhhat ve umutla kalın!” (HABER MERKEZİ)
