ANKARA- IŞİD’in Kobanê’ye yönelik akınlarına karşı 6-8 Ekim 2014’te gerçekleşen protesto hareketleri münasebet gösterilerek Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Liderleri, Merkez Yürütme Şurası (MYK) üyelerinin de ortalarında bulunduğu 22’si tutuklu 108 ismin yargılandığı Kobanê Davası’nın 11’inci duruşması sekizinci gününde Sincan Cezaevi Kampüsü’nde görüldü.
Ankara 22’nci Ağır Ceza Mahkemesi tarafından görülen duruşmaya HDP Milletvekilleri Murat Çepni, Fatma Kurtulan, Ankara vilayet ve ilçe örgütü yöneticileri ile çok sayıda avukat katıldı. Sincan Cezaevi’nde tutulan siyasetçiler duruşma salonunda hazır bulunurken, farklı cezaevlerinde olanlar duruşmaya Ses ve Manzara Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla bağlandı. Tutuk incelemesinin yapılacağı dönemde AK Parti Ordu Milletvekili Şenel Yediyıldız’ın duruşmaya katılması dikkat çekti.
‘SORUŞTURMA SAVCISI HARIL HARIL BİLİNMEYEN ŞAHİT ARADI’
Duruşma savcısı, ‘kuvvetli hata şüphesi’ gerekçesiyle tutuklu siyasetçilerin tutukluluğunun devamını talep etti. Savcının mütalaasının akabinde HDP eski Eş Genel Lideri Selahattin Demirtaş kelam alarak şunları söyledi:
“Soruşturma savcısı bir siyasi saik, maksat aldığı siyasi perspektif doğrultusunda hareket ederken, kanıt oluşturmak zorundaydı. Bu şahitlerin hiçbiri durup dururken biz Kobanî olayları hakkında bilgi vermek istiyoruz dememişler. Şahitlerin hiçbiri birinci beyanlarında Kobanî olaylarına değinmemiş. Soruşturma savcısı elinde tek somut kanıt olmamasına karşın kanıt yaratmak istiyordu. HDP’nin tweet’lerine dair AİHM Büyük Daire’den bir karar çıkıyordu, bunu biliyordu. AİHM Büyük Daire tarafından çürütüldüğü için sağlam bir kanıt olmayacaktı. O yüzden sağlam bir kanıt üretmesi gerekiyordu. Soruşturma savcısı harıl harıl şahit, itirafçı ve bâtın şahit aradı. Resmen ihaleye çıkardı, ihale şartnamesi yaptı. Sıfır kanıtla beni ve Sevgili Figen’i tutukladılar. Recep Tayyip Erdoğan, köpürmüş esasen. Biz dava açamayız, yasa dışı, hukuk dışı diyecek bir hukukçu var mı? Varsa da o vazifede değil. Bizim belgelerimizle ilgilenecek savcı yoktur.”
‘BUNUN KUMPAS OLDUĞUNU İMANINIZ ÜZERE BİLİYORUZ’
Tanık Kerem Gökalp’in anlattığı her şeyin “yalan” olduğunu söyleyen Demirtaş, “Heyet şunu bilmeli, biz kimseden talimat almadık” dedi ve kelamlarını şöyle sürdürdü:
“Bunun kumpas olduğunu imanınız üzere biliyoruz. Kumpastır, kumpas! Gözlerinizle gördünüz, palavra söylediniz. Ahmet Altun’un kumpas kurduğunu kulaklarınızla duydunuz. Hala savcı, dinlenen şahit beyanları diyor. Ne dinledin, hepimiz dinlendik, ne duydun? Şahitler çelişkili beyanlarda bulunuyor. İki bâtın bir açık üç şahit, üçü de talimatın geldiğini farklı halde anlatıyor. Ahmet Altun’un kumpas yaptığı o sözlerle açığa çıktı. Her saklı şahide diğer bir şey söylemiş. O ucuz siyasetçi başı. Biz ucuz olmadığımız için kendimizi alet etmiyoruz. Hukuk fakültesi öğrencileri bile bu kadar ucuz kumpas yapmaz. Fakat siz bunların gerçek olabileceğine kendinizi inandırarak bir buçuk yıldır bizi tutuklu yargılıyorsunuz. İmralı’da tahlil görüşmeleri var. Acil ve ilişki düzenek var Kandil ile devletin de bildiği. 9 Ekim günü bir kez kullandığımız Kandil’de yarattığımız bir düzenekti. Acil durumlar için ne olur olmaz bağlantı kurulabilsin diye. O devirde Kandil’e herkes gidiyordu. Aileler, gazeteciler gidiyordu. Biz gittiğimizde kuyruk vardı. Aileler çocukları dönecek diye bekliyordu. Bu türlü bir atmosferde Kandil bize bir talimat göndermek için üç olağan dışı yol kullanıyor o denli mi?”
‘BİR İNSANIN YARALANACAĞINI BİLSEK DAVET YAPMAZDIK’
“Kandil silah bırakmaya hazırlanıyordu. Kandil’in de Kobanî’deki yaklaşımı, durumun sağduyuyla çözülmesiydi. İmralı’nın da hükümetin de eforu buydu. Bunu idare toplantılarında arkadaşlarımıza sunduk. Kandil’i, hükümeti uyarıyorduk. Abdullah Öcalan uyarıyordu. Şiddet, vefat kimsenin aklından geçmiyordu” sözlerini kaydeden Demirtaş kelamlarını şu formda sürdürdü:
“Ahlaken, vicdanen de bizim davetimizin sonucunda tek bir insanın burnunun kanayacağını bilsek asla davet yapmazdık. Bu bizim için ahlaksızlık olurdu. Bir insanın yaralanacağını, başının taşla yaralanacağını bilseydik davet yapmazdık. Kimsenin aklında bu türlü bir ihtimal yoktu. O devirde biz siyaseten AKP’yi protesto etsek ya da insanları protestoya çağırırsak, süreci sekteye uğratır mı tartışması yaptık. Beşerler ölecek mi diye bir tartışma yoktu. Biz o çağrıyı yaptığımızda da ülkenin başbakanı, cumhurbaşkanı, içişleri bakanı ve MİT müsteşarından, muhalefet önderlerinden bizim davetimize dair tek beyan yok.”
‘KOBANÎ SORUŞTURULMADI’
“Kimse ‘HDP’nin davetiyle galeyana gelmeyin’ demiyor. Zira bu davetin bu manaya gelmediğinin herkes farkında. Elimizde istihbarat var, bunlar provoke edilebilir, deselerdi biz davetimizi geri çekerdik. Fakat o denli bir ikaz yok. Kimse bilmiyor. Anlık provokasyonlar yaratıldı. Kimse ne olduğunu bilmiyor. Hükümetin elinde bu türlü bir istihbarat yok. Kendi polisini, jandarmasını, valisini uyarmıyor. Kimse bilmiyor. Ortaya çıkan spontane durum. O demokratik hareketleri provoke edenler oldu. Kimlerdi bilmiyoruz, soruşturulmadı. Meclis’te araştırılmasını istedik. PKK’nin de bu mevzuda teşebbüsleri olmadığını biliyorduk, onlar da Tahlil Sürecinin sekteye uğramamasını istiyordu. Açıklamalarınıza, hareketlerinize dikkat edin diyorduk tarafların hepsine. O denli bir atmosferde 6-8 Ekim olayları oldu.”
‘SAVAŞ ÇIKARMA PROVOKESİ YAPILMAYA ÇALIŞILDI’
“Abdullah Öcalan’dan 9 Ekim’de not getirilmesi, İçişleri Bakanı ve MİT’in teklifiydi. Efkan Ala’nın kendisi öbür bir şey olduğunu söylüyordu. Bana ileten onlardı. Ben 7’sinde şiddetin durması daveti yapmışım. Ne olduğunu İçişleri Bakanı bilmiyor. 6-9 Ekim deniyor lakin değil. Olaylar, 7 Ekim öğlenden sonra başladı, 9 Ekim akşamı bitti. 9 Ekim’de Abdullah Öcalan’dan gelen mektubu okuduk. Biz tabloyu öğrendiğimizde İçişleri Bakanı, Başbakan hâkim değildi. 37 kişinin katledildiğini Bakan bilmiyordu. Oradan Hüda Par’a hücum, Hüda Par’dan HDP’ye, AKP’ye akın vardı. Bir provokasyon olduğunun farkındayız. Herkes ile temasa geçmeye çalışıyoruz. Polis müdahale etmiyor. Van’da polis panzeri, yanan araçları araçların üzerine atıyordu.
Sonradan ortaya çıktı devlet içinde öbür bir yapı var. İstihbarat örgütleri sızmış. İnsanların Kobanî hassasiyetini kullanarak bir HDP’li, bir Hüdapar’lı, bir polis ile savaş çıkarma provokesi yapılmaya çalışıldı.”
