DUVAR- Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, İstanbul 2 No’lu Barosu’nun Üsküdar’da düzenlediği iftar programına katıldı, CHP önderi Kılıçdaroğlu’nu eleştirdi.
“Bugüne kadar misyon yaptığım hiçbir yerde hiçbir baro tarafından bir iftar düzenlendiğini hatırlamıyorum” diyen Bozdağ, bundan sonraki süreçler içinde “savunmayı güçlendirmenin, hak arayanların önünde koşan avukatları desteklemenin, hakkını arayanın yargıda ve öbür her yerde müdafaasını yapanların yanında durmanın Adalet Bakanlığının birinci öncelikleri ortasında yer almaya devam edeceğini” söyledi. Bozdağ, stajdan başlamak suretiyle avukatların da daha âlâ yetiştirilmesi için yeni projeleri hayata geçirme kararlılığında olduklarını belirtti
‘SİYASET KURUMU YARGI VAZİFESİ YAPANLARI YIPRATMAYA ÇALIŞIYOR’
AA’nın aktardığına nazaran Bozdağ, Türkiye’nin bir hukuk devleti olduğunu, hukuk devletinin sağlıklı işlemesinin herkesin üzerine düşeni hukuka uygun bir biçimde yapmasıyla mümkün olduğunu, anayasaya, kanunlara ve hukuka uygun biçimde hareket eden, her iş ve hareketi bu çerçevede hayata geçiren bir ülkenin elbette hukuk devletini her manada ve alanda tahkim edeceğini belirterek, özetle şunları söyledi:
“Türkiye’nin bu manada yaşadıklarını daima bir arada takip ediyoruz. Bir yandan siyaset kurumu, bir yandan yargıdan beklentileri olanlar, bir yandan değişik hesapları olanlar daima bir biçimde yargı misyonu yapan yargıçlarımızı, savcılarımızı, avukatlarımızı amaç tahtasına koyuyorlar, her gün yahut belirli aralıklarla daima haksız tenkitlerle onları yıpratmaya çalışıyorlar. Bir yandan biz ‘Yargıya inanç artsın.’ diyoruz, bir yandan biz ‘Yargı hizmetlerinden memnuniyet artsın.’ diyoruz fakat öte yandan hiçbir meslek kümesinin yargı vazifesi yapan avukatlar, yargıçlar ve savcılar kadar yıpratılmaya ve haksız tenkitlere doğal tutulduğunu görmüyoruz.
‘KILIÇDAROĞLU, ŞAYET İSTEDİĞİ ÜZERE BİR KARAR ÇIKARSA…’
Cumhuriyet Halk Partisi’nin Sayın Genel Lideri görülmekte olan bir davayla ilgili tweet atıyor, şayet istediği üzere bir karar çıkarsa nasıl öveceğini, istediği üzere karar çıkmazsa nasıl itham edeceğini üstü kapalı bir biçimde tabir ediyor. ‘Eğer kararlar istediğimiz üzere gelirse Ankara’da, İstanbul’da yargıçlar var, şayet istediğimiz üzere gelmezse Sarayın yargıçları var.’ O vakit oturup hepimizin bir karar vermesi lazım. Hangi karar İstanbul’daki, Ankara’daki hakimin kararı ya da hangi karar öteki bir karar. Maalesef her salı bir bakıyorum sanki bugün kümede mahkeme kuruldu mu, sanki bugün kümede Sayın Kılıçdaroğlu ağır ceza reisi üzere karar açıklıyor mu ya da bir oburu öteki ithamda bulunuyor mu diye emin olun huzursuz oluyorum.
Yine bu hafta kümede yargıçları suçlayan adımlar atıldı. Anayasa çok açık. Hiç kimse, hiçbir organ, makam, mevki, yargı yetkisinin kullanılması konusunda hakim ve savcılara buyruk ve talimat veremez. Tavsiye ve telkinde bulunamaz, genelge ve talimat gönderemez.
‘SANKİ MAHKEME’
Ama baktığınızda, karar öncesi nasıl karar verileceğine dair büyük büyük laflar yapılıyor. Bu tavsiyede, telkinde bulunmak değil mi? Bir yandan hukuk devleti, bir yandan hak, bir yandan adalet diyeceksiniz, öte yandan hukuk devleti diyen anayasamızı ve anayasamızın 138. unsurunu ayaklarınızın altına alıp çiğneyeceksiniz. Türkiye’nin burada önemli sıkıntıları var. Öte yandan ‘Ben gelirsem şunu özgür bırakacağım.’, güya mahkeme. Tutuklama kararını sen mi verdin? Ya da yargılamayı sen mi açtın? Nasıl yapacaksın? Bir yandan diyor ki ‘Siz yargıya müdahale ediyorsunuz.’ Öte yandan soruşturmanın başından sonuna kadar yargılamanın her basamağına müdahale etmek için elinden ne geliyorsa onları sonuna kadar yapıyorlar. Bir tane hakikat var, yargıya müdahale yanlışsa daima bir arada bunun karşısında duracağız. Lakin ‘Benim istediğim şahıslarla ilgili karar istediğim üzere çıkarsa pek hoş ancak istemediğim üzere çıkarsa karar haksız.’ demek yargıya da yargı misyonunu yapanlara da büyük bir bühtandır. Yargı kimsenin şamar oğlanı değildir. Herkes konuşurken hangi hususta konuştuğuna ihtimam göstermelidir, dikkat etmelidir.
‘CEZAEVLERİNDE AZAP VAR’ DEDİLER…
Birleşmiş Milletler’den gelen bir heyet cezaevlerini gezdi, sonra da benimle görüştü. Heyet ‘Cezaevlerinde azap var’ dedi. Ben de dedim ki ‘Nerede var?’. İsim vermediler. Kime olmuş? İsim vermediler. Ne vakit olmuş, nerede olmuş? İsim vermediler. O vakit söyleyin ki biz bunu tahkik edelim.
Doğruysa bunun faillerini yargıya teslim edelim, hak ettiği ceza ne varsa onu alsın lakin eğriyse, iftiraysa Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni bu türlü bir iftarının karalamasına müsaade vermeyelim. ‘Bizim çalışmalarımız kapalı, biz bunu söyleyemeyiz.’ O vakit çalışmalar saklıysa bunu söylemezsen, iftirayı raporuna koyarsan, Türk hükümetine kendini savunma, işin hakikatini arama ve bulma konusunda yardımcı olmazsanız Türkiye’yi suçlayamazsınız. Biz azap konusunda Türk Ceza Kanunu’nun 94. unsuruna azap kabahatlerinin vakit aşımına tabi olmadığını yazmış bir ülkeyiz. Kendimize o denli güveniyoruz. Yalnızca bugün değil, 10, 20, 50 sene sonra dahi bu türlü bir sav varsa, bu argümanın failleri, şüphelileri elbette hukuk önüne çıkar. Biz ülke olarak kendimize güveniyor, infaz sistemimizin dünyanın en güzel infaz sistemlerinden biri olduğunu, en değerli karakterinin de şeffaflık olduğunu her yerde tabir ediyoruz.
‘İŞKENCE HABERLERİ ASILSIZ’
Ama günde bakarsanız yüzlerce temelsiz haber yayınlanıyor. Bu haberleri biz anında araştırarak, eğri mi, hakikat mu hakikatine inerek tekzip ediyoruz. Doğruysa gereğini yapıyoruz lakin şu ana kadar çok net söylüyorum 100 tane çıkan haber varsa, bunlardan neredeyse tamamının temelsiz olduğunu her seferinde gördük. Palavra söylemekten, Türkiye’yi karalamaktan bıkmayanlara bir defa daha söylüyorum, Türkiye palavralara da karalamalara da müsaade vermeyecek, teslim olmayacaktır. (HABER MERKEZİ)
